E yazayım bari
Sonuçları tahlil etmek için;
AKP nin 14 yıllık iktidarı döneminde Sayın Devlet Bahçelinin yapmış olduğu muhalefetini, AKP nin oy kaybedeceği önemli konulardaki söylemlerinin birkaçını incelemekte fayda var
Meseleye sürekli vurguladığım 2007 yılında Dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in Harp akademisinde “TSK’yı yıpratarak etkisizleştirmek için, zamanlaması ayarlanmış bir oyun oynanmaktadır” açıklamasıyla başlayalım, bu açıklamadan kısa bir süre sonra uyduruk cidiler le şanlı ordumuza kumpaslar kuruluyor, evlerinden sabah erken saatlerde alınan subaylarımız televizyonların canlı yayınlarıyla halka izlettiriliyor, itibarsızlaştırılıyordu. MHP den milletvekili olan Sayın Engin Alan ve çok sayıda subay astsubayın yanı sıra Genelkurmay başkanı da Terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlanıyor, tutuklanıyordu.
Türkiye ve Dünyanın gözü Hükümet yetkililerinin açıklamalarına çevriliyor, merakla bekleniyordu.
Merak kısa bir süre sonra giderilecek
Dönemin Başbakanı “Ben bu davanın savcısıyım” derken Bülent Arınç ise” Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diyecekti.
O sırada;
Suikast yalanlarıyla ordumuzun beyni olan Kozmik odaya girilmiş, belgelerin kopyaları alınıyordu.
Sayın Devlet Bahçeli’nin gazetecilerin sorusu üzerine yaptığı açıklamada MHP genel Başkan Yardımcısı Celal Adan’ın “Ergenekon ve Balyoz birer darbe hevesidir” sözlerine katıldığını ifade edecek
CHP genel başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ise “ Atatürkçülerin sindirilmeye çalışıldığı bir dava” diyecekti.
Ardından,
Silivri ceza evinde dertlerini bir türlü anlatamayıp, kederinden hasta olup ölenler, intihar edenler olacak, yaşayan tutuklular için sıkıntılı geçen uzun tutukluluk günleri başlayacaktı.
Sonunda,
Hükümet yetkilileri, orduya kumpas kurulduğunu ve “Kandırıldıklarını” ifade edecek, yargılanan tüm sanıklar, mahkemelerce serbest bırakılacaktı. Sayın Bahçeli ise yaptığı bu açıklama ile açığa düşecekti.
Yine 2007 yılında Genel Başkan Bahçeli, uygulamış olduğu siyaset sonucu AKP adayının Cumhurbaşkanı olmasını sağlayacaktı.
Aynı şekilde Suriye de Vatan toprağımızda bulunan Süleyman Şah Türbesinin Sınırımıza yakın bir yere taşınması olayında Genelkurmay başkanımıza hitaben “Harbiye’de vatan konusu işlenirken dersi mi kırdın?” açıklaması ile TSK ya yüklenecek
Emrin Hükümet tarafından verildiğini, Genelkurmayın emirleri uygulamakla mükellef olduğunu bilmesine rağmen, bu açıklama ile sorumlu AKP hükümeti değil, silahlı kuvvetlerimizmiş gibi algı oluşmasına sebebiyet verilecekti.
Ayrımcılık, kutuplaşma, ötekileştirme, gazete ve meydanlarda siyasilerin dillerinden hiç düşmedi. Camilerde içki içtiler, başörtülü bacımın başına işediler yalanları, kadınlarımızı aşağılamak, meydanlarda yuhalatmak. Cami içerisine masa koyup siyaset yapmak, gazeteci kovmak, patronları tehdit edip kapısına maliyeci göndermek, biat etmeyene yaşamı dar etmek, özgürlükleri kısıtlamak, fikrini söyleyeni vatan haini ilan edip, korkutarak sindirmek gibi, örnekleri çoğaltmak mümkün tabi
Böyle bir ortamda, artık zaman gelmiş,
Memleket Haziran seçimlerine kilitlenmiş, tüm partiler vaatlerini sıralamaya, halka kendini anlatmaya çalıştı. Özellikle CHP ve MHP nin vaatlerinde pek farklılık göremedik.
Bu vaatlerden bazıları,
Asgari ücretin 1400-1500 TL olması, Emekliye yılda iki maaş ikramiye verilmesi ve kadrosuz çalışan Taşeron işçilere kadro verilmesi dikkat çeken vaatler olarak sıralanabilir.
AKP ise muhalefetin bu vaatleri karşısında nerden bulacaksınız? Ülke batar söylemlerini geliştirmiş, hiç beklemediği, çalışmadığı yerden sorularla karşılaşmıştı.
Halk rekor bir katılımla sandık başına gidiyor, Seçimin sonucunu belirliyordu.
Seçmen siyasilere tek başına bir iktidarı değil Avrupa’nın 22 ülkesinde uzun yıllardır koalisyonla yönetilen ve de başarıdan başarıya koşan ülkelerde olduğu gibi, aranızda anlaşın, koalisyon hükümetini kurun, tansiyonu düşürüp memleketi yönetin ve de sorunları çözün dedi.
Demesine dedi de
Sayın Devlet Bahçeli, CHP’nin “ MHP ile koalisyon yapalım. Başbakan Bahçeli olsun” teklifine “ Bu Çin’den gelen yeni oyuncak türümü?” cevabını veriyor, küçük hevesler peşinde koşmuyoruz diyordu.
Küçük hevesler peşinde koşmadığı ülkenin yönetilmesi idi.
Ardından AKP’ye koalisyon için 17-25 Aralık yolsuzlukları yani kendi söylemiyle “Bilal’i ver, iktidarı al” dahil olmak üzere 4 maddelik şartlarını sunuyordu.” Şartları kabul ettikten sonra, bunları bize verdikten sonra, Erdoğan’ın AKP simi kalır. Bu şartları ortaya koydukları taktirde, MHP taşın altına elini değil gövdesini koyar. Bu diğerleri içinde geçerlidir” diyordu. HDP için “ Bunlar PKK’nın siyasal uzantısıdır, bunları yok sayıyoruz” diyerek seçenek dışı bırakıyor, En makbulü erken secimdir diyerek tarih dahi veriyor, noktayı koyuyordu.
Hükümet kurulamıyor, meclis başkanlığı secimi yapılıyor, Devlet bahçelinin uyguladığı siyaset sonucu yine AKP adayı secimi kazanıyordu.
Seçimin ardından,
MHP li Yusuf Halaçoğlu, CHP adayı Sayın Deniz Baykal’a neden oy vermediklerini gayet net ifade edecek “ Baykal’ı desteklersek dinsiz partinin adamını seçtiniz diye yükleneceklerdi” diyecekti.
Burada bir not düşmeliyim
Ne kadar talihsiz bir açıklama, yıllarca bu milletin çocukları, sağ sol diye ikiye ayrılıp birbirini öldürdü. O günkü siyasiler bu tuzağı göremedi. Seksenli yılların ortasından sonra PKK terör örgütü peydahlandı, sorun bitmedi, hala devam ederken Şimdi ise yeni bir tuzağa doğru sürükleniyoruz Alevi Sün Nü çatışması
Allah muhafaza dikkatli olmalıyız ülkemiz üzerinde çok başlı oyunlar oynanıyor diyelim ve
Başka bir günün konusu olmak üzere geçelim.
Fazla uzatmaya gerek yok
Ardından alınan secim kararı ile 1 Kasım’a gidilirken, AKP, Haziran seçiminde eleştirdiği, dalga geçtiği MHP ve CHP nin vaatlerini halka sunuyordu. Birileri düğmeye basmış, ülke genelinde bombalar patlatılıyor, Asker ve polislerimiz şehit ediliyor, Sokaklar kan gölüne dönüyor evler, iş yerleri, içerisinde insanlar varken bile otobüsler ateşe veriliyor analar ağlıyordu. Ekonomi çarkları duruyor, dolar 3000TL oluyordu. Memlekette tam bir kaos yaşanırken Vatandaş, hem terör hem de ekonomi üzerinden korkutuluyor, Çözüm sürecini bitirdim, imzalanan protokol masasını da devirdim diyerek, ayaklarının altına aldıkları milliyetçi oylara talip oluyor, İstikrar için bize oy verin yoksa kaos olur deniyordu.
Haziran seçimlerinde muhalefete hükümeti kurun, sorunları çözün, memlekete huzur gelsin diyenler, aynı sonuç çıkacak, yine hükümet kurulmayacak, bari oyumu AKP ye vereyim diyerek, yüzde 49,5 oy oranıyla AKP ye tekrar iktidar yolunu acıyordu. MHP de ise Halkın ve seçmenin gözünde ve gönlünde yer etmiş Sinan Oğan ve Meral Akşener ve nicelerini partiden uzaklaştırılıyor, yeniden vekil listelerine koyulmuyordu. Partisine gönül vermiş insanlar dahil, seçmene bize oy vermeyin dercesine yapılan bunca yanlışı seçmen görüyor ve bedeli sandıkta ağır bir yenilgi ile MHP ye ödetiyordu.
İşini karşıya geçirmiş Secimin galibi AKP ise, almış olduğu oy oranına güvenerek, senin yok saydığın HDP ye Buzdolabına koydukları çözüm sürecinin ismini değiştirerek görüşmelerin devamı için 2 koşul sunuyor, başkanlık tartışmalarını halkın önüne koyuyordu.
2002 yılında uyguladığın yanlış siyaset sonucu barajın altında kalmış, 2015 yılında yine uyguladığın yanlış siyaset ve söylem sonucu baraja takılmaktan son anda kurtulmuş partinin başında ısrarla durmak davaya gönül vermiş başarı bekleyen milyonlarca insana yapılacak en büyük kötülüktür.
Yapılması gereken ve beklenen başarı tüm kadroların yenilenerek Şehit Muhsin Başkanın emaneti partisini bünyesine katarak, küskünlerle barışıp yeni bir söylem ve siyasetle halkla kucaklaşmayla olur.7 Haziranda 80 milletvekilinin 1 Kasım’da 40 Milletvekiline düşmesine ve 2 Milyon oyun gitmesine vesile oldum, sorumlu benim diyerek çekilip yeni kadrolara yer açmak, tabanın sesine kulak vermek varken
“ Olağanüstü kurultay yapmamak için tüm yetkimi kullanırım. Olağanüstü kurultay için imza toplayabilirler ama ben yaptırmam. Buyursunlar mahkemeye gitsinler. Bakalım kurultay salonuna nasıl girebilecekler. Hak etmeyen kurultay salonuna giremez” demek bir genel başkana yakışan bir söylem ve davranış mıdır?
“Bakalım kurultay salonuna nasıl girecekler” dediğin bu davaya gönül vermiş, yıllarca cefa çekmiş ülkücü delegeler ve onların sevdikleri değil mi?
Partide değişim istemek, öngörülerini ve düşüncelerini ifade ederek, partiyi ben senden daha iyi yönetir, seçmeni kucaklar, oyumu arttırır iktidar veya ciddi ortağı olurum demek, hainlik midir?
Az biraz öne çıkan, halkın gözünde sevilen, itibar görenler, medyatik olanlar sahiplenileceği, desteklen ileceği yerde, mobbing uygulanıp partiden uzaklaştırılmadı mı? Bunun en son örnekleri Sayın Meral Akşener, Sinan Oğan ve niceleri olmadı mı?
Bu söylem ve davranışlar yıllarca seçmeni ve davaya gönül vermiş insanları partiden uzaklaştırmadı mı?
Bak AKP’ye,
Genel Başkanları oldukları partilerini terk ederek yıllarca en sert eleştirilerde ve söylemlerde bulundukları AKP ye katılmış olan Sayın Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş’un yanı sıra, diğer partilerden gelenler AKP yöneticileri ve seçmeni tarafından bağırlarına basılıp en üst düzeyde görevler verilmiyor mu?
Bir bak kendine,
2 milyon seçmen gitti, sen hala inat et gitme, değişiklik isteyeni moda tabirle vatan haini ilan et, dikdörtgenci, paralelci de, olmadı dış güçlerin, daha da olmadı şunun bunun adamı de, suçla, partiden at.
Haberiniz olsun,
2019 yılında Yerel, Genel, Cumhurbaşkanlığı seçimleri var imkânsız değil ama AKP 400 vekille rekoru ha kırdı ha kıracak.