Kişiyi özgüven sahibi yapan en önemli değer, aidiyet bilinci, kimlik duygusu, medeniyet ve tarih şuurudur. Hz. Mevlana’nın pergel metaforu, özgüven sorunu ile ufuk meselesini neden birlikte düşünmemiz gerektiği konusunda bize çok önemli ve zihin açıcı şeyler söyler. Bir ayağınız sağlam, muhkem ve sarsılmaz bir şekilde şeriat’e yani İslam’a basacak; diğer ayağınızla ise tüm dünyalara, ufuklara, kültürlere ve medeniyetlere açılacaksınız. Eğer bir ayağımızla sarsılmaz ve muhkem bir şekilde İslam’a basamazsak,o zaman ayaklarımız birbirine dolaşmaya ve sendelemeye başlar; sonuçta ayakta duramayız ki bugün yaşadığımız işte tamda böyle bir haldir.
Büyüklerimiz derlerki; Hz. Mevlana’nın pergel metaforunda gizli olan aslında ideal gençtir ve ideal gencin sahip olması gereken ufuk boyutudur. İdeal genç profilinde bulunması gereken en öncelikli özellik veya nitelik özgüven meselesidir. İdeal bir genç özgüveni olan gençtir; özgüveni olan genç ise, ahlak ve sorumluluk sahibi, asalet ve şahsiyeti gelişmiş, reaksiyoner değil aksiyoner, parazit ya da asalak değil, ahlak,asalet ve adalet sahibi bir kişidir; yani nesne değil özne, tüketen değil üreten bir değerdir.
Ancak, bu gün gençliği kendi değerlerinden koparma, dejenere etme, şahsiyetsizleştirme ve kimliksizleştirme faaliyetleri düne göre maalesef daha da yoğunlaşmıştır. Meselenin perdesini biraz araladığımızda bu yapılanların; geçmişiyle bağlarını zayıflatmış, hafızasız, köksüz, tarihini unutmuş, kimlik ve kişilik zaafı içinde geleceğiyle ilgili umutlarını tüketmiş bir genç nesil üretmeye yönelik toplumsal transformasyon çalışmalarının bilinçli, ama bilinçsizmiş gibi uygulamasından ibaret olduğu ortaya çıkmaktadır. Uygulanmakta olan toplumsal mühendislik projesi, toplumsal transformasyonu sağlayabilmek için, eğlence-televole kültürü, futbol,arabesk,pop,rap,TV Dizileri, şans oyunları,popstar ve mankenlik yarışmaları,para ve maddi kaynak dağıtan yarışmalar, lüks tüketimi körükleyen programlar ile başa gençlik olmak üzere toplumu uyuşturup pasifize etmek istemektedirler. Türk toplumunun içine Truva atı gibi girip bir kitle eğlence kültürü yaratan Medya, sanal bir dünya oluşturup, gençlerin her türlü duygusunu tahrik etmekte tüm değerleri yıkmak amacıyla kullanılmaktadır. Kısa yoldan köşe dönme felsefesini benimsetme, bu sanal dünyanın en önemli amacı olarak ortaya çıkmaktadır. Tüketim körüklenmekte, marka tutkunluğu hızlandırılmakta ve ne pahasına olursa olsun sahip olma anlayışı, gittikçe hâkim unsur haline gelmektedir. Dolayısıyla gençlik üzerinde asıl tahribat, değerler sistemi erozyona uğratılarak yapılmaktadır. TV ve bilgisayara mahkûm, arkadaşları olmayan, arkadaşları ve en önemlisi ailesiyle sorun yaşayan ve birbirine güvenemeyen, alkol ve uyuşturucu müptelası, materyalist doktrinler sahasına esir, fuhuş batağına düşmüş, özgürlük budalası bir nesil oluşmakta; bu da psikolojik sorun ve toplumsal kaoslaraya da acılara neden olmaktadır.
Oysa, kendi gençliğine sahip çıkmak isteyen bir millet onu yabancının eline terk etmez. Onu materyalist doktrinler sahasına bırakmaz, onu mücadele azminden alıkoymaz.
Televizyon sahnelerindeki mücadeleyi kendi mücadelesi sayan, futbol karşılaşmalarında kendi oynuyormuşçasına davranan, müzik dinlerken ne yaptığının farkında olmayan,ahlakın ne büyük nimet olduğunu kavrayamayan bir gençliğe sahip çıkılmıyor demektir.Sahip çıkmayan devlettir, millettir, toplumun her kesimidir.Her kesim kendi üzerine düşen görevi yapmalıdır. Devlet eğitim metotlarına, denetleme sahalarına bakmalıdır. Millet, gençliğine neyi sunduğuna, hangi yolları önerdiğine,hangi pratik çözümler getirdiğine,hangi idealleri sunduğuna bakmalıdır.Evladının sadece dünyalık değerlere ulaşması için çaba gösterip özel okul,özel dershane arayışına girerek iyi bir okul kazanması için gösterdiği gayreti, iyi ahlak ve terbiye alması noktasında mesele etmeyen aileler, sınıfında neyi nasıl konuştuğuna, öğrencisinin neyi okuduğunu ve düşündüğünü mesele etmeyen bir okul müdürü ve öğretmen suçludur,sorumludur.Bu umarsızlık belki çaresizlik gençlerin milletimizin değer yargılarına sırt çevirmesine ve insan fıtratıyla çelişerek yabancı ve başkası olmasına zemin hazırlamaktadır.
Oysa Anadolu toprakları asırlar boyu vahyin dehaya önderliği sonucu bir emanet şuuru ile hakkın üstünlüğünü savunan imanlı ve azimli gençliğe ev sahipliği yapmıştır. Bugün, ABD’nin küresel kasırga estirdiği ve Büyük Ortadoğu, Geniş Ortadoğu şeklinde projelendirdiği 21.yüzyıl tasarımlarına/projeksiyonlarına pasif bir oyuncu ya da edilgen bir seyirci olarak katılmamak için tarihi birikimimizi güncelleyebilecek bir irade ve ceht göstermek öncelikle İslam’ı bir medeniyet tasarımı halinde sistematize etmiş, bir dünya görüşü ihtiyacı olarak günümüze taşımış, büyük fikir adamlarımızıreferans almamız ve bu kaynakların gençlerimizle buluşmasını sağlayarak gençlerin irfan havuzuna akıtmamız gerekmektedir.Kim bu irfan havuzları? Kimlerle buluşmalı? Ne yapmalı?
Öncelikle hem Mukaddes Kitabımız Kuranı, hem Hz. Peygamberimizin mübarek hayatlarını öğrenmeli, yaşantımızın bir parçası haline getirmeli hem İslam Tarihini, hem de özlü bir şekilde medeniyetler tarihini anlayabilmek için günümüz düşünürlerinin anlaşılabilir eserlerini mutlaka okumalı gençlerimize okutmalı ve oradan esaslı bir medeniyet perspektifi kazanmalı ve kazandırmalıyız. Önce,Sezai Karakoç’un eserleri bilinçli ve sistematik bir şekilde okunmalıdır. Her ideal Müslüman genç, önce Sezai Karakoç’un Diriliş Neslinin Amentüsü başlıklı kitabını okumalıdır. Sonra İslam’ın Dirilişi, ardından da İnsanlığın Dirilişi, Kıyamet Aşısı, Çağ ve İlham, İslam Toplumunun EkonomikStrüktürü, Çıkış Yolu başlıklı kitapları okunmalıdır. Ardından Yunus Emre ve Mevlana ile ilgili kitapları, sonrada Edebiyat Yazıları başlıklı kitapları mutlaka okunmalıdır. Karakoç’tan sonra Nurettin Topçunun İsyan Ahlakı, İradenin Davası, Kültür ve Medeniyet, Necip Fazılın Çöle İnen Nur,İdeolocya Örgüsü ve Çile, Mehmet Akif’in Safahat başlıklı kitapları okunmalıdır. En azından okullarda öğretmenlerimizce tüm öğrencilerimize tanıtımı yapılmalıdır. Bediüzzaman Said Nursi’nin Kitapları özellikle Gençlik Rehberi, daha sonra da Rasim Özdenören’in Müslümanca Denemeler başlıklı kitabının mutlaka okunması gerekir.Cemil Meriç’in sırasıyla Bu Ülke, Umrandan Uygarlığa, Kültürden İrfana, Mağaradakiler, Işık Doğudan Gelir başlıklı kitapları ile günlükleri ve Sosyoloji Notları, son olarak bir hazine değerindeki Kırk Ambar’ı gençlerin düzeylerine göre okutulabilir en azındantanışmaları sağlanabilir.Nuri Pakdil’in Biat başlıklı kitapları, günlükleri ve diğer deneme ve özellikle Umut başlıklı piyesi okunabilir.Şule Yüksel Şenler, Halit Ertuğrul’un kitapları da sırasıyla okunabilir.
Bu ön ve zorunlu okumalar, bize hem bir özgüven duygusu, hem de medeniyet perspektifi kazandıracak, böylelikle Kuran’ı ve Efendimizin hayatını dolu dolu anlamamızı ve anlamlandırma, yorumlama ve günümüzün sorunlarını kavrama kabiliyetleri geliştirmemizi sağlayacaktır.Bu okumaların dışında yerli yabancı klasik romanlar, hikâye ve şiir kitapları okunmalıdır. Tanpınar, Ahmet Haşim ve Yahya Kemalin deneme, şiir ve romanlarına öncelik verilebilir. Bu arada dergilerle dost olunmalı, dergilerle kurulan dostluklar asla aksatılmamalıdır. Günlük tutulmalı, denemeler yazılmalı, kitap eleştirileri, film eleştirileri yazarak yazı hayatına da girilmeye çalışılmalıdır. İyi bir okuyucu olmak, dergilerle, kitaplarla ve yazı ile kalıcı ilişki kurmakla mümkündür. Mutlaka en az bir edebiyat – sanat dergisi; bir kültür düşünce dergisi ve birde düzeyli siyaset dergisi takip edilmelidir.
Netice; geleceğini teminat altına almak isteyen milletler yarının büyüğü, bugünün çocuklarına sahip çıkmalıdırlar. Bugünün sefil, rezil, anarşist, ayyaş, Allah tanımaz esrarkeşleri dün terbiyesinde ihmal gösterdiğimiz çocuklarımızdır. Bu günkü ihmallerimizin yarın ne getireceğini, anlamak için dün ihmal edilen nesillerin bu gün getirdiklerine bakmak yetecektir.
Ali BALTA
AKİK- Akçaabat İlim Kültür Gençlik ve Spor Kulübü Derneği Başkanı