Olduğu gibi akışına bırakıyoruz, düzeltmeye, güzelleştirmeye çalışmaktan korkar olduk."
Bir öğretmenin sessiz çığlığında saklı, yüreklere kor olan bu cümleler aslında, popüler kültür ile dijital teknolojiye boyun eğmenin yılgın ifadesi gibiydi.
Okulun yenilgiyi kabul etmesi. Demekki sadece bilgi tekbaşına davranış değişikliğine yol açmıyormuş. Duygu dünyamızında bilgiyle birlikte donatılması gerekmiyor muydu?
Materyalizmin, pozitivizmin, determinizmin kıskacındaki eğitim, ruh dünyamızı çoraklaştırırken aslında çoraklaşan insanlığımızmış bilemedik.
İzm'lerle örülmüş yaşam felsefesinin ürünü günümüz toplumunda korkunç bir ahlaki çöküş yaşanıyor. Ahlak, edep, haya, ahde vefa, öze saygı, büyüğe hürmet aşırı azaldı.
Planlı-plandemili programlı Küresel Dijital Saldırı altındayız. Nüfus çok daha azken sokaklarda çok daha fazla çocuk sesi vardı. Çocukların sesi insana yaşama hevesi verirdi. Akşam!iftar, teravih veya gündüz vakti balkondan bakıldığında görülen, herkesin üstüste geçirilmiş apartman hapishanelerinde derin sessizlik içinde olduğudur.
Sokaklarda,okullarda, tarlalarda bir tane bile heyecanlı çocuk bağrışması yok ... Komşuluk, sıla-i rahim ise artık hak getire. Hep birlikte eğlendiğimiz çocukluğumuzun o rahatlatıcı oyunları artık yok. "Çollamayı" bile bilmiyor çocuklar.Artık cıvıl cıvıl çocuk ve kuş sesleriyle inleyen mahallelerin, sokakların yerini ; sesleri unutturulan ve ellerine "counter" , "pubg" gibi sanal uyuşturucu enjektörler verilen çocuklardan "apartman kapalı hapishanelerinde" yalnızca şu bağrışmalar duyulur oldu:"vur onu Vur, Vur, Vur ! arkanda, arkanda öldür onu öldür..!
Yoksa ilk cümlede söylenen "Biz öğretmenlerin kalemi kırıldı kalbimiz de…." gerçekten yenildigimizin ilanımıydı. Bilemedim.