Karadeniz bölgesinde yaşayan ve gelişim çağında çocuğu olan bir baba olarak hem ailemi hemde hekim olarak hastalarımı ilgilendiren bu konu hep ilgimi çekmiştir.
Zaman zaman bu konu basın organlarında sansasyonel ve iç karartıcı olarak gündeme gelmiştir. Yapılan yayınlarda hamsi dahil pek çok balıkta insan sağlığını tehdit eder düzeyde civa ve ağır metallere rastlandığı haberleştirilmiştir.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı düzenli olarak denetlemelerin yapıldığını insan sağlığına zarar verici düzeyde bir toksikasyon bulgusuna rastlanmadığını kamuoyuna duyurmuştur.
Maalasef bu konuda hem kendi ülkemizdenhemdekaradenizekıyısı bulunan ülkelerin üniversite ve bağımsız laboratuvarlarından içimizi rahatlatacak yeterli düzeyde ve düzenli araştırmalar yayınlanmamıştır.
Bilindiği üzere ağır metaller deniz yaşamında en küçük canlılar ile birlikte yaşam piramidine girmekte, canlının ağırlığı ve yaşam süresi artıkça toksik düzeyleri bulan miktarlara ulaşmaktadır. En yüksek düzeyler köpekbalığı, kılıçbalığı ve yunus balığı gibi besin zincirinin tepesinde bulunanbalıklarda tespit edilmiştir.
Gebelik sırasında ağır metallere olan maruziyet anne karnında gelişmekte olan bebeğe potansiyel zararlar içerir. Ağır metaller anne karnındaki bebeğin beyin dokusuna ulaşıp geri dönüşü olmayan harabiyetlere yol açabilir. Gebelikte ağır metallere maruziyet düşüğe, bebekte doğumsal bozukluklara, ve düşük doğum ağırlığına neden olabilir. Ayrıca bu bebeklerde ileriki yaşlarda zeka geriliği,okul başarısında düşme, davranış bozuklukları ve büyüme geriliğinde ortaya çıkabilir.
Karadeniz kentsel atıklar ve yoğun saniyileşmenin olduğu orta ve kuzey Avrupa nın sanayi atıklarının atıldığı akarı olmayan büyük bir havuz konumundadır.
Çok uluslu yapılan bir çalışmadakaradenizde balıkçı ağlarına takılan veya ölü olarak kıyıya vuran yunus balıklarındaki civa ve ağır metal miktarları arktik denizlerde ve açık okyanuslarda rastlanılan oranlardan daha düşük bulunmuştur. (1)
Yine Fransa’da yapılan bir araştırmada civa bulunma ihtimali açısından riskli kabul edilen barbun balığı incelenmiş. Karadeniz’de avlanan barbun balıklarında Akdeniz’de yakalanan aynı cins ve boyutlardaki örneklerine göre 6 kat daha az civa tespit edilmiştir.(2)
Bu durum Karadeniz’de 200 metrenin altında canlı yaşamının olmaması ve deniz tabanında biriken ağır metallerin bir şekilde besin zincirine ulaşmaması ile açıklanmıştır.
Ancak tarih de Japonya’da yaşanan acı tecrübeler akılda tutulmalıdır.Petrokimya ve plastik fabrikası olan Chisso kimya fabrikası 1932-1968 yılları arasında yaklaşık 27 ton inorganik cıva içeren kimyasal atığı minamata körfezine akıtmıştır.Sudaki bakteriler tarafından inorganik civa , metile edilerek zaman içinde organik civaya dönüşmüş. Aradan 20 yıldan uzun bir süre geçtikten sonra geçimini balıkçılık ile sağlayan bölge halkında yürüme, konuşma bozuklukları, istem dışı hareketler, nöbet geçirme gibi tanımlanamayan bir sinir sistemi hastalığı ortaya çıkmış. Benzer semptomlar bölgede yaşayan kedi,köpek, kuş gibi hayvanlarda da gözlenmiştir. Tıptaminimata hastalığı olarak bilinen bu durumun sebebi ağır metallerin deniz canlılarında birikmesi ve besin zincirine katılımıyla gerçekleşen organik civa zehirlenmesiydi. 210000’ den fazla kişi etkilenmiş, yaklaşık 600 kişi ölmüştür.
MİNİMATA HASTALIĞI
Fabrika bütün olanlara rağmen civa kullanımı dışında bir üretim şekli ortaya çıkana kadar (1968 yılına kadar) civa kullanmaya devam etmişdir. Deniz dibinde civa birikimi o denli yüksek düzeye ulaşmıştır ki, deniz tabanındaki bir ton çamurda 2 kg kadar civa birikmiştir. Birikme nedeniyle chisso ileriki yıllarda bu hazır biriken "camurdan" civa üretip satmıştır.
Doğu Karadenizdedenizsuyu ve midyelerde yapılan bir araştırmada en yüksek civa ve ağır metal oranları hopa bakır işletmelerinin atıklarının denize verildiği yerde tespit edilmiştir.(3)
Balık tüketirken nelere dikkat edilmelidir.