Ülkemiz 3 bini endemik olmak üzere toplam 13 bin bitki çeşidine sahip olan adeta bir gen bankası konumundadır. Biyoçeşitliliği koruma ve geliştirme ve kayıt altına alma işi öncelikle kamunun sorumluluğunda olmalıdır.
Yerel tohum çeşitlerimiz Anadolu’nun halk türküleri gibi anonim olmalı özel mülkiyete konu edilmemesi gerekir. Tohumların özel mülkiyete alınması durumunda ise tohumun korunması değil yok olması demektir. Çin’de 1900 yılların başında 10 bin çeşit buğday varken 1970 yılında 1.000 adet çeşit ile üretime devam edilmektedir.
Birleşmiş Milletler Gıda Örgütü FAO: “Son yüzyılda biyolojik çeşitliliğin %75’i kaybolmuştur.” Gıdalarımız 1900 yılında 1300 farklı tohumdan üretilirken, bugün ise gıdalarımızın %90’ı sadece 30 tohumdan üretilmektedir.
GDO “Genediği Değiştirilmiş Organizma“; Bilimadamları önce genleri DNA'dan ayırdı. Daha sonra bu DNA’ları başka bir canlıya yerleştirebileceklerini keşfettiler. Bir canlıdaki genetik özellikler kopyalanarak, bu özellikleri taşımayan bir canlıya aktarılması sonucunda üretilen yeni canlıya Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) ismi verilmiştir. İşte insan oğlunun hayat döngüsü tam bu noktada değişmeye başladı.
GDO bir canlının genetik özelliklerinin labaratuar ortamında değişritilmesiyle elde edilir. Türkiye’de GDO’lu besin üretimi yasak olduğundan, ülkemizde yerli üreticiler GDO’lu gıda üretilmemektedir. Ancak yurt dışından aldığımız gıda maddeleri ile gelmektedir.
Her ne kadar GDO gıdaların insanlar üzerindeki etkileri henüz tam manasıyla bilinmese de hayvanlar üzerindeki olumsuz etkileri tespit edilmiştir. GDO'lu tohumlar, antibiyotiklere karşı direnç, ağır alerji, uzun süreli hayvan deneylerinde organ hasarı, organlarda küçülme, kan biyokimyasında bozulma, kısırlık, ölü doğum oranında ciddi artış, ekosistem bozuklukları, sinir sistemi bozuklukları gibi olumsuzluklara yol açtığını ortaya koyulmuştur.
GDO’lu tohumlar rüzgar ile doğal türlere karışarak biyolojik çeşitliliğe zarar vermektedir. Bitkideki zehir kökleriyle toprağa geçmektedir bu da çevre sorunlarına yol açmaktadır. Dolayısıyla şu ana kadar yapılan araştırmalardan anlaşıldığı üzere, GDO kullanımı hem doğa hem de canlılar üzerinde kalıcı hasarlar bırakmaktadır.
Yapılan Araştırmalarda hibrit ve GDO’lu çeşitlerin yerli çeşitlere göre özellikle mikrobesin elementleri açısından çok zayıf olduğu görülmektedir. Müşterilerin talepleri doğrultusunda tohum firmaları verim ve şekil özelliğine önem ağırlık vermektedirler. Oysa hayatın devamlılığı için olmazsa olmaz olan mikrobesin elementlerini tükettiğimiz gıdalardan alamadığımızdan dolayı, karnı tok ama aç insanlar olarak yaşamımızı sürdürmektedeyiz. Bu bağlamda insanoğlunun bağışıklık sistemi ve üremesi üzerine etkileri bilim adamları tarafından ayrıntılı bir şekilde çalışılmalıdır. Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların daha anne karnındaki cenin‘de yapısal bozuklukluğa yol açtığı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir.
ZMO Yönetim Kurulu Adına Şube Başkanı
Cemil PEHLEVAN