Tekke (sonradan Gazipaşa adını alır) Mahallesi, Trabzon’un tarihi kent merkezi olan Orta Hisar’a uzak yeni merkezine ise en yakın yerleşim merkezi. Meydanı Şarki (Meydan Parkı) önünden başlayıp bir taraftan Boztepe yokuşu, “Çolağın Fırını”ndan diğer taraftan Hacıkasım mevkiinde “Aldıkaçtı Yokuşu” (Zeytinlik Caddesi) ile devam eden ve Yenicuma Caddesi’nin başlangıç noktasındaki mezarlıkla son bulan bir adadır Tekke Mahallesi.
1800’lü yıllarda büyük dede Hüsnü Efendi ile Tavanlı Cami Sokak’taki varlığımız başlar 1900’lü yılların başında ise Merdivenli Sokak’ta ikinci bir ev satın alırlar.
TAVANLI CAMİ SOKAK
Aile büyüklerimizin aktardıklarından öğreniyoruz Tavanlı Cami Sokak’ta Rum ve Ermeni komşuları da olmuş Hüsnü Efendi’nin çok iyi dostluklar ve komşuluklar yaşanmış. Balkan ve Birinci Dünya Savaşları sonrası ortaya çıkan tablodan yararlanmak isteyen Rum ve Ermeni fanatikler güven ortamını zedelemişler. Babam, babasından dinledikleriyle bu olayı şöyle aktarmıştı bize:
“Rum ve Ermeni çeteler özellikle akşamları bir araya gelerek toplantılar yaparmış. Buradan çıkan sonuçla Türklerin evlerine baskın kararı alırlarmış. Bunu duyan, babamın Rum ve Ermeni komşuları, ‘Rıfat Reis, bu akşam aile efradınla bize gelin, başınıza bir iş gelsin istemem’ dermiş. Tersi olduğunda da, babam onlara haber verir ve o gece kendi evinde ağırlarmış. Tehcir ve mübadelede Trabzon Limanı’nda vedalaşırken babama, ‘Rıfat Reis, tapularımızı ve önemli eşyalarımızı sana bırakalım. Sana güvenip emanet edemeyeceğimiz hiçbir şey yoktur’ demişler. Ancak babam, ‘Sizlerin bana güvenmesi çok güzel ancak, bana bir şey olursa, benden sonrakilerin sizlerin emanetlerini koruyabileceğini garanti edemem. Bu yüzden hiçbir eşyanızı ya da tapunuzu alamam’ diyerek kabul etmemiş. Tehcir ve mübadelede Trabzon Limanı’nda gerçekleşen, herkesi ağlatan veda sahnelerinden babam sık sık söz ederdi. Bu olay, uzun yıllar dostluk içinde yaşayan insanların birbirlerine olan güveninin en güzel örneğidir.”
İki denizcidir Hüsnü Bey’in oğulları Rıfat (serdümen) ve Şükrü (lostromo). 1915 yılında anneleri Nesime Hanım'ı kaybederler ardından muhacirlik gelir. Zor yıllardır o yıllar... Aile, Soyadı Kanunu ile birlikte "Fandaklı" soyadını alır.
MERDİVENLİ SOKAK
Rıfat Reis (1878 - 17 Şubat 1943), 1930’lu yılların başlarında oğluna “Oğlum, Tavanlı Cami Sokak’taki evimiz merkeze çok uzak, onu satalım. Merdivenli Sokak’taki evimiz bize yeter” der ve dediğini de yapar.
Bekircanoğlu Ailesinden Ali Osman Efendi'nin kızları Keziban (1903 - 9 Ağustos 1954)'la 1922 ilkbaharında, Merdivenli Sokak'ta evlenir Rıfat Reis. Altı çocukları dünyaya gelir. Sırasıyla Ali Kemal Fandaklı, Ayşe Fandaklı (1925-1931), Şaduman (Ciğer), Neriman (Sağır), Fehiman (Bozkaya) ve Ayten (Aydan). Damatları Cemal Ciğer, Hamit Sağır, Aydın Bozkaya ve Kemal Aydan.
Buradaki evimiz iki buçuk katlı, üçgen çatılı, müstakil bir ev (Merdivenli Sokak No: 10). Bahçesinde ayva ve iri üzüm ve bütün mahalleye yeten koca dut ağacı. Hafta sonları bahçede ateş yakılır ve hemen kapı önündeki beton alanda çamaşır yıkanırdı. Ramazan yaklaşınca koca ateşte sacayakları üzerindeki saclara dizilirdi bir yandan açılan yufkalar. Yaz akşamlarının vazgeçilmez eğlence yeriydi bahçemiz. Annem, her sabah kalktığında üst kata çıkar, Meydan Parkı'ndaki idam sehpalarının dolu olup olmadığına bakarmış.
Annem ayrıca, sinema konusunda şunları anlatır:
“Kızlarla bir yerlere gideceğimiz zaman genelde bizim evde toplanırdık. Sinemaya çok giderdik. Afişleri takip eder ve yeni film geldiği zaman kızlarla toplanıp giderdik. Sinemanın yanına geldiğimizde idam sehpaları doluysa, kızların bazıları korkar ve kaçardı. Ben alışmıştım bu görüntülere. Sinema çok önemliydi bizler için, neredeyse en önemli sosyal etkinliğimizdi. Gençliğimizde sinemaya giderken, baloya gidermişçesine en iyi giysiler giyilirdi. Erkekler ise asla tıraşsız olmazdı.”
KOMŞULARIMIZ
Nice insanların doğup büyümesine ve yetişmesine tanıklık eden sokağımızın Yavuz Selim İlkokulu arkasında, çıkmaz bir aralık vardı. Cumhuriyet Bakkaliyesi sahibi Ziya Karakullukçu ile oğulları Orhan ve Turan… Hemen karşısında Emrullah Yılmaz ve oğlu Salih Zeki ile torunları Rasim, İbrahim ve Erdinç biraz yukarısında ise Sebahattin Kundupoğlu, Temel Kundupoğlu hemen yanında Muzaffer Lülecioğlu en başta caminin yanında ise Durukal, Fethi ve Şevket Çulhalar…
Elbette mahallemizin futbol takımı Yıldırımspor ile mahalle maçlarını…
Merdivenli Sokak’tan Rafet Yaylı, çocukları Zafer ve “Krem Yavuz” ile dedeleri “Şoför Ömer”i, Emin Akyüz ve oğlu “Tabelacı Coşkun”, “Polis Temel” (Temel Topçu)’i nice insanları konuk etmiş Turist Palas’ı, mahallemizin renkli siması “Falcı Zehra”yı, Ahmet Aliyazıcıoğlu ile oğulları Muammer, Muzaffer ve Fikret’i anımsıyorum…
Mehmet Güloğlu, Adil Demirkıran, Bayburtlu Ekrem Akgün, Erzurumlu “Kara Bülent”, Cemal Aydın’ın evinde kiracı olarak oturan Ertuğrul Genç’in kız kardeşi Fatma Genç, Şeref – Eşref Atasoy kardeşler Ocakgaz sahibi Kemal, Aydın, Erdal ve Erol kardeşler ile dolmuşçu Hacı Mustafa’yı hâlâ sayabiliyorum.
Yanı başımızdaki komşumuz, Trabzon’un “Topal Hakim” (Kamil Ergüney)i unutmak ne mümkün. Yıl 1960. Kamil amca bir gece geç saatlerde evine gitmek için sokağa girdiğinde bir çocuk ağlaması duyar. Şadıman Halam (Ciğer) artık evlidir ve bizim evin alt katında oturmaktadır. Kamil amca evine gider ama ses hiç kesilmez ve bir türlü uyuyamaz. Sabah bizim sokak kapısını çalar ve seslenir “Gelin, gelin… Neydi o çocuk ağlaması sabaha kadar? Bir türlü uyuyamadım” der. Halam, “Tam bilmiyorum ama, sanırım kulağı ağrıyor” diye yanıt verir. Kamil amca, “Gel benimle” der ve birlikte evlerine giderler. Hakim amca, rakı şişesini açar ve çay bardağına iki kaşık olacak kadar döker. “Gelin, al bunu eve götür. Kibrit çöpünü bardağın içine sok ve çocuğun kulağına damlat” diye talimat verir. Bizim kuzen İbrahim henüz kundaktadır ve akşam olmadan kulak ağrısı da kesilir.
Daracık sokağımızda şairliği, Oyuncak Dünyası ve televizyon programlarıyla ünlü Sunay Akın, gazeteci Asım Kemal Güner ile büyük babası “Bakkal Osman”, yan komşumuz Bülent Bağbancı, bahçe komşumuz Kemal Kefeli, Ticaret Lisesi’nden sınıf arkadaşım baterist Metin Öğretmen, Yavuz Selim İlkokulu’nda hizmetli olarak çalışan İdris Kalyoncu, Nakslar’dan Fikret ve Yaşar kardeşler hep bir arada dostlukla yaşam sürmüşlerdi.
Bütün komşuların her derdine koşan mahallemizin “Mineş Hala”sı güler yüzü, dostluğu ve sevecenliği ile “Bina Abla”sı soyadını anımsayamadığım Jale, Asiye, Ahmet, Hakan ve “Mehmet Aga” da güzellikler kattı sokağımıza…
“Okullu Yuvası” kırtasiye dükkanı ile bizlere ve birçok öğrenciye sonsuz hizmetleri vardır Kenan Danyal’ın…
KEMAL AYDAN VE YILMAZ GÜNEY
Birçok ünlüye tanıklık eden sokağımızda yönetmen – senarist ve oyuncu Kemal Aydan (01.04.1939 / 12.12.1990) da yaşadı. Babası Arif Aydan, sokağımızın karşı yakasında pencere komşumuz. Annesi Fadime Teyze ve diğer kardeşleri şair – senarist Murat, iş adamı Orhan ve Nurhan. Küçük evleri ikinci kat konumunda. Alt katın yarısı bodrum, yan taraftaki boşluktan arka tarafa geçilerek, merdivenle evlerine ulaşabiliyorlardı.
Kemal Aydan, orta okulu bitirdikten sonra İstanbul’a gider. Pertevniyat Lisesi’ne kayıt yaptırsa da sinema sevdası yüzünden okumaz. Genç yaşta Yeşil Çam’a giren Aydan, Trabzon'da bıraktığı aşkının hasretine daha fazla dayanamaz ve 22 Ağustos 1957 tarihinde Ayten Fandaklı ile evlenir. Rıfat Reis’in damadıdır artık. Ölümüne dek Türk sinemasına hizmet veren altı filmi yöneten, birinin senaryosunu yazan ve toplam 26 filmde aktördür Kemal Aydan.
Aydan, 60’lı yılların başında Yılmaz Güney ile birlikte “Marmara Hasan” filminde rol alır. Yılmaz Güney’le çok iyi dostlukları olduğu bilinen Kemal Aydan, aynı zamanda iyi de bir sırdaşıydı. Yılmaz Güney’in tutuklanmak üzere arandığı yıllarda birlikte Trabzon’a geldikleri ve kendisi otelde kalıp, Güney’i yaşlı annesinin evinde yatırdığı söylenirdi. İstanbul’da kaldığım yıllarda birkaç kez sormuştum kendisine ama yanıt alamamıştım. Bu sırrı uzun yıllar hiç kimseye anlatmayan Kemal Aydan, ölümünden kısa bir süre önce ailesiyle paylaşır ve doğrular.
SOKAĞIMIZIN PARKA BAKAN YÜZÜ
Sokağımızın girişinden parka doğru baktığımızda hemen solda Cumhuriyet Bakkaliyesi, Hasan (Akgün) amcanın “Salim Pastanesi” ve oğlu, birlikte büyüdüğümüz arkadaşlarımızdan Ali (Ertuğrul) Akgün, biraz ilerisinde ise Gülizar Hafız, kızı Nurten Teyze ve torunu fotoğraf sanatçısı Süleyman İskender’lerlerin evi ve işyerleri. Sokağın diğer köşesinde önceleri fırın, sonraları Saruhan’ların Sümer Eczanesi, bitişiğinde Kadir Aga'nın sütlaç ve kazandibi dükkanı, Kütüphane (şu anda Gazeteciler Cemiyeti binası), Tekel Deposu Azaklar Bakkal sonradan otobüs yazıhanesi oldu ve burada ressam Temel Zihni resim sergileri açardı. Hemen bitişiğinde Yahya Tezel’in evi ve Gülbahçe… Gülbahçe, Trabzon’un en leziz lokantalarından biriydi. Müdavimleri genelde kentimizin ekabir takımıydı. Öğlenleri meşhur “Gülbahçe Döneri”ni sunardı müşterilerine, sahibi Celal Özgür’ün titizliği ile.
Acem Mektebi… Hüseyin Albayrak, “Trabzon Milli Eğitim Tarihi” adlı eserinde (1. cilt, 176. s), şu bilgileri aktarıyor Acem Mektebi ile ilgili:
“İran okulunun ilk açıldığı yer bilinmemektedir. Sonradan, Gazipaşa Mahallesi, Merdivenli Sokak, parsel 41, ada 236, parsel 43 no'da kayıtlı, şal satıcısı tüccar Tebrizli Hacı Mehmet Cevat tarafından h. 1327 (1909) yılında yaptırılan, geniş avlu içerisindeki üç katlı bir yapıda eğitim öğretime devam etmiştir. Birincisi Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla ile de kapanmıştır..."
Acem Mektebi’nin yanında “Kasap Atilla”, İsaoğlu, “Ekmekçioğlu” fırını, Ulusoy ve Çavuşoğlu garajları bizim doğup büyüdüğümüz yıllarda oradaydı. Bir tek “Ertuğrul Fırın” kaldı, yıllara inat.
SULUHAN
“Meydan” civarı bizlerin hemen her gün gezip gördüğümüz alanlardı. Eğlence olanağımız çoktu, fakat sinemanın yeri bir başkaydı bizler için. En önemli zevklerimizden biriydi sinema.
Sokağımızla aynı kaderi paylaşan Suluhan, tarihler boyu değişik milletlerden insanları konuk ederken, nice insanımıza ekmek kapısı olmuştu. O dönem Trabzon’da üç tabelacı vardı: Ali Saraç, Hamit Sağır ve Mustafa Boğuşlu, sadece tabela yazmakla kalmayıp, aynı zamanda hattattırlar da…Hamit Sağır’ın üçüncü dükkanı da Suluhan’dadır, yıkılıp ortadan kaldırılıncaya kadar.
Kuyu Restoran sahipleri Osman Baş, Mehmet İrhan ve Kemal Bak camcı Ali ve Hasan Aslan kardeşler, tesisatçı Alaattin Nas, “Asmalı Çay Ocağı” sahibi Hacı abi karşısında Hasan Melek, yanında "Şavrole İhsan" (Kömürcüoğlu), kuzeyde “Bakkal Cemal” (Kalaycıoğlu), “Sami Dede” (Akçay) “Gülen Terzi”, “Sobacı Yılmaz” (Bilenoğlu) ve karşı köşede “Lezzet Lokantası” alt caddede “Ahmet Bekaroğlu ve Mahdumları” Optik Dünyası’nda Hasan, Hüseyin ve Yılmaz kardeşler, doğup büyüdüğümüz semtte tanıdık yüzler ve aile dostlarıydı.
GENÇLİK YILLARIMIZ
1968 yılı sonlarına doğru ilk kez “Tanjant Yolu”nun adını duyuyorum. Babam, yıkılmak üzere olan evimizi tamir ettirmek istese de, Trabzon Belediyesi yetkilileri izin vermez. Yaşamı boyunca “torpil”, “eş – dost” arayışlarını hiç sevmeyen babam, evi yıkar ve bütün anılarımız bir hayal gibi yıllarca arsa yüzeyinde kalır.
Sokağımızdan ayrılınca, öğrencilik yıllarımızla birlikte yeni arkadaşlar da edindik. 70’li yıllarla birlikte Arafilboy, Yenicuma, Hacıkasım, Uzunsokak ve Kunduracılar daha sık gittiğimiz mahalleler oldu.
Limanda midye çıkarır, “Karayolları’nın altı”nda, Yenimalle “Beşpara”da denize girer, akşamları sinemaya giderdik tatil günlerinde. Hafta sonları Kızlar Manastırı’nın yanında mangal ziyafetlerimizin en coşkulusu hamsi zamanında olurdu.
Özellikle yetmiş sonrası sokaklar pek güvenli değildi. Yanlış anımsamıyorsan o yıllarda üç radyo – teyp tamircisi vardı Trabzon’da. Bunlardan biri Kadınlar Hamamı'nın bulunduğu sokaktaki Hüseyin Aytekin’di. “Okuldan boş zamanın olursa, dükkana gel. Sokakların hali ortada. Hem meslek öğrenirsin” derdi bana. Hüseyin abi, önceleri radyo ve teyplerin, sonraları da televizyonların demir aksamı parçalarını kendi atölyesindeki tornasında yapardı. Asıl ünü havya ucu yapmasıydı. Aytekin, daha sonra sokağımıza taşınmıştı, ancak Tanjant Yolu’ya birlikte başka bir mekana göç etmek zorunda kalmıştı.
Kardeşin kardeşe vurdurulduğu yıllarda kavgadan uzak durur, kendimize her zaman yeni eğlenceler bulurduk. Hasan Fahri Gümüştekin’lerin Taksim Yokuşu "Gameda"nın yanındaki evlerinde fasıl yapar, bazen de kendi kasetlerimizi doldururduk annesi Macide Teyze’nin sonsuz sabrıyla…
Kunduracılar Caddesi, Odabaşı Aralığı’nda Enver Baş’ın evinde Muazzez Teyze’nin o leziz yemekleri Hacıkasım / Dervişpaşa Sokak’ta kuzenim Sinan Yılmaz Sağır’ın evlerinin bahçesindeki meyveler ve annesi Neriman Halam’ın tadına doyum olmayan hamsikuşu ziyafetleri asla unutulmaz.
Sokakların karışık olduğu zamanlarda Yenicuma’da Cemal İrhan’ların evine giderdik. Çatıda bir bekar katı vardı, genelde bizler kalırdık. Orada kaldığımızda yukarıda saydığım arkadaşların yanı sıra İsmail Aydın, Mustafa Koç, Ergun Aydın, Engin Çizmeci, Mursel Aydın ve Farozlu Cemil Gayretli ile birlikte sabaha kadar müzik dinlemek en büyük zevkimizdi.
“AGA MUSTİ” VE ARAFİLBOY
Trabzon gibi zengin tarihi olan şehirlerin hemen her köşesinde bir öykü saklıdır. 70’lerin başında orta okul için Arafilboy’a gidince yeni arkadaşlıklar ve çevre de edindik. Bu sebepledir ki, Merdivenli Sokak’ı yazarken, bu mahalleden de söz etmemek olmazdı. Cumbalı evlerinden sarkan çiçeklerin kokusuyla karşılardı bizleri okul yolunda kanarya ve saka sesleriyle. Yolumuzu kesen bazı teyzeler, bizlere tabaklar dolusu pasta ikramında bulunurlardı.
Bizim İsmail Aydın, Arafilboy Caddesi Tulumba Aralığı’nda otururdu. Babası Ahmet amca ve annesi Mineş teyze ile tamamı erkek yedi kardeş, biz ise sekiz olmamız nedeniyle, ikimizi kıyaslayıp, çok takılırlardı mahalleli. İsmail Aydın der ki “Bizim Arafilboy’un her zaman bir ‘Çakır’ı vardır. Biri abim İsmet, diğeri ‘Aga Musti’nin kardeşi Orhan, sonuncusu da ‘Gundul Hasan’ın oğlu Şeref”.
Elbette Arafilboy denince “Aga Musti”yi anımsarız. Kendisini ilk tanıdığımda etkileyici bir yapısının olmasının yanı sıra çok da yakışıklıydı. “Aga Musti”yi daha da iyi tanımamız,birlikte büyüdüğümüz İsmail Aydın’ın sayesindedir. İsmail’in dayısı “Acans Ahmet” (Kalaycı)in dört oğlundan biridir Mustafa, namı diğer “Aga Musti”. Annesi Fikriye Teyze ve kardeşleri Muzaffer, Nuri ve Orhan’la mutlu bir yaşamları vardı. Mahallede, Trabzonsporlu Bekir Barçın’la yan komşudurlar. Babası, Zangarya’dan bir kızla evlendirir “Aga Musti”yi ve bir oğulları olur. Yılını tam olarak anımsamıyorum ama 70’li yılların ikinci yarısı olabilir oğlu İstanbul’da bir Fenerbahçe – Trabzonspor maçına gider ve dönüşte trafik kazasında hayatını kaybeder. O günden sonra “Aga Musti”nin yaşamı bir kabusa dönüşür ve yaşanmaz hale gelir. Sonrasını yazmak bizler için de çok güç. Ölümünden önce İstanbul’a gider. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra bir gazetenin üçüncü sayfasında acı haberi okuruz: Boğaz Köprüsü’nün Avrupa ayağının Ortaköy’deki direğin dibinde donarak ölmüş vaziyette bulunur. Büyükşehir Mustafa’yı yutmuştu.
Merdivenli Sokak’tan sonra ata evimizin İtalyan mezarlığı yanında olması nedeniyle Arafilboy “bizim mahallemiz” olmuştu. Ancak babamı 23 Temmuz 2010 tarihinde ebediyete uğurladıktan sonra Arafilboy’a gitmek acı veriyor artık.
Tekke Mahallesi’ne de gidemem. Sokağımız, Merdivenli Sokak da yok… Bugün Tekke Mahallesi’ni ikiye bölen, Merdivenli Sokak’ı da neredeyse ortadan kaldıran, bir kamburu vardır “Tanjant” diye. "Varlık ortasında yokluk" bu mu olsa gerek? Ya da değer bilmezlik!..
İsmail Fandaklı / Gazeteci - Yazar